Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ekim 2011 Cumartesi

"Son Melodi" Bölüm 20

-20-

Özgür dans eden insanların mutluluğuyla ışıl ışıl parlayan barda mutsuzluğunu gizlemeye büyük çaba göstererek içkisini yudumluyordu. Daha önce pek bara gitmemişti, o yüzden üzgün müşteriyle derin sohbetlere dalan barmen klişesinin gerçek hayatta karşılığı olduğundan pek emin değildi; yine de bir şey klişeleşmişse elbet doğruluk payı vardır diye düşünüp risk almak istemiyordu. İkide bir dolan, sonra büyük bir çabayla yeniden kuruyan gözlerini dans eden çiftlere çevirdi. Birden kalabalığın arasından gözüne tanıdık biri takıldı. Aslı dans eden insanların içinden adeta süzülerek ona doğru yaklaşıyordu. Geldi, Özgür’ün elinden tuttu ve ufak çaplı bir direnişten sonra onu dansa kalkmaya ikna etti. Aslı ve Özgür, yavaş hareketlerle karşılıklı dans etmeye başladılar. Yavaş tempolu şarkıya ayak uydurmaları zor olmadı. Etrafta sarmaş dolaş dans eden çiftlere aldırmadan, birbirlerine dokunmadan danslarını sürdürdüler. Aslı, kavalyesine doğru bir adım attı ve Özgür’ün gerçi çekilişi onu durdurmadı. Özgür’ün ellerini aldı, beline yerleştirdi. Sonra Özgür’ün omuzlarına dolandı ve dans etmeye devam etti.
Bu romantik dans, aslında tek başına garip hareketler yapmakta olan Özgür’ün çok geçmeden ilgi çekmesine neden oldu. Aslı Özgür’e her geçen saniye daha sıkı sarıladursun, insanlar kendi danslarını bırakıp Özgür’ü izlemeye başlamışlardı.
            Artık bardaki insanlar Özgür’ün etrafında bir çember oluşturmuştu. Bir an için kendine gelen Özgür etrafına meraklı gözlerle baktı. Neye bakıyor bu insanlar? Neye gülüyorlar? Kiminle dalga geçiyorlar? Özgür ortasında kaldığı insan hapishanesinin merkezinde olduğunu fark etti. Kendi etrafında dönerek bir çıkış yolu aradı, bulamadı. Yeniden denedi, olmadı. Çaresizliğinden mi, o an aklına gelen tek kurtuluş olduğundan mı bilinmez; gözleri karardı ve kendini yerde buldu Özgür. Hafif aralık gözlerinde sadece sinsice gülümseyen Aslı’nın yüzü vardı.

13 Ekim 2011 Perşembe

"Son Melodi" Bölüm 19

-19-

Arabasını yol kenarına park eden Ece koşar adımlarla evin önüne vardı ve zili çalmasının ardından geçen birkaç saniyede hiçbir hareketlilik sezmeyince dayanamayarak kapıyı yumruklamaya başladı. Uykulu gözlerle kapıyı açan Sevgi karşısında ağlamakta olan Ece’yi görünce çok şaşırdı. Onu hemen içeri aldı. Çok endişelenmişti.
“Kızım, bir şey mi oldu?”
Çaresiz gözlerle Sevgi’ye bakan Ece kuracağı cümleleri kafasında planladı.
“Konuşmamız lazım.”
Sevgi’den bir tepki beklemeden salona geçti.
“Özgür…”
Kafasındaki planı gözden geçirdi.
“Özgür hiç iyi değil. O… o, var olmayan insanlar görüyor.”
Bu sefer Sevgi’nin ne tepki vereceği önemliydi. Ama Ece beklemediği bir şeyle karşılaştı: tepkisizlikle.
“Siz bunu zaten biliyordunuz. Nedense bir tek bana söylemek kimsenin aklına gelmemiş. Evlendiğim adamla ilgili ne kadar az şey biliyormuşum meğer.”
            Sevgi duydukları karşısında çok üzülmüştü.
“Bu sorun hallolmuştu. Uzun zamandır onları görmemişti. O yüzden sonra söyleme gereği duymadık.”
Ece ne yapacağını bilemiyordu. Gözlerinde hala yaş vardı.
“Babası hayatından bir anda çıkınca Özgür insanlara olan güvenini kaybetti. O yaşta bir çocuğun ölümü anlamasını beklememeliydim. Ona yalan söylediğim için kendime ne kadar kızdığımı bilemezsin. Kaç kere aslında babasının ölmediğini söylemeye niyetlendim. Ama sonra o adamın bize yaşatabileceklerini düşününce bu fikrimden vazgeçtim. Durumumuz her ne olursa olsun eski halimizden iyiydik. Tabii Özgür bir iki olay dışında hiçbir şeye şahit olmadı. Zaten bu yüzden babasını gönderince, Özgür’e onun öldüğünü söyledim. Zihninde iyi bir baba figürü kalmasını istedim.”
            Ece, kızgınlığının yavaş yavaş yok olmaya başladığını hissetti.
“Peki Özgür’ün hasta olduğunu ne zaman fark ettiniz?”                 
            Sevgi bu kelimeyi daha önce hiç duymamıştı sanki.
“Hasta mı?”
Düşündü. Aynı zamanda gözleri doldu.
“Şey… Küçükken bir gün benden sokağa çıkmak için izin istedi. Kapıda arkadaşının onu beklediğini söyledi. Özgür o zamana kadar hiç gönüllü olarak dışarı çıkmak istemediği için meraklandım ve arkadaşıyla tanışmak istedim. Gerçeği öğrenince ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi şaşırdım.”
“Hemen doktora gittiniz tabii.”
“Tabii. Doktor, o yaşta ve onun durumunda bir çocuk için bunun normal olduğunu söyledi. Özgür’ü düzenli olarak ona götürmemi istedi.”
“Sonra tedavi sonuç vermedi mi?”
            Şimdi Sevgi’nin sesinden hissettiği suçluluk anlaşılabiliyordu.
“Gitmedik ki.”
Ece’nin büyük bir şaşkınlıkla gözlerini irice açtığını gören Sevgi kendini savunmaya geçti.
“Özgür de, ben de yeterince sorunun üstesinden gelmiştik. Özgür mutluydu, sokağa bile çıkmak istemeye başlamıştı. Hayata yeniden başlıyor, iyileşiyordu. Bunu bozup onu zorlu bir sürece sokmak istemedim.”
“Size problem çıkaran oğlunuzun yanlış yöntemle de olsa doğru yola girmesi sizi mutlu etmiş olmalı. Üstünüzden büyük bir yük kalkmıştır.”
            Sevgi başını öne eğdi, konuşmasına ancak böyle devam edebildi.
“Özgür her şeyi öğrendiğinde lise sondaydı. Ondan önce okulda ve dışarıda zaten herkesten uzak durduğu için bir sorun çıkmadı. Durumu fark edenlerin de her zamanki kendisiyle dalga geçtiğini düşünürdü.”
“Sonra nasıl öğrendi peki?”
“Ben söyledim. İlk defa bir kız hayal etmişti. Adı Aslı’ydı.”
“Bugünkü kız.”
            Sevgi buna şaşırmıştı.
            “Demek geri geldi. Ben Özgür’e her şeyi anlatınca o doktora gitmek istemedi.”
“Sakın buna izin verdiğinizi söylemeyin?”
“Kendisi halledecekti. Öyle de oldu. Çok geçmeden hayalleri kesildi.”
“Ta ki şimdiye kadar.”
            “Ece… Ne yapmayı düşünüyorsun? Ayrılacak mısınız?”
“Bilmiyorum. Yani… Bilmediğim o kadar çok şey var ki.”
Ece, düşünceli bir şekilde ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden salondan çıktı. Sevgi gözyaşlarını silerken sokak kapısının sesi duyuldu.  

4 Ekim 2011 Salı

"Son Melodi" Bölüm 18

-18-
Özgür anahtarıyla kapıyı açtı ve gerçek bir centilmen olması sebebiyle Ece’ye önceden içeri girebilmesi için yol verdi, kendisi de onu takip etti. Özgür ayakkabılarını çıkarıp dolaba kaldırmıştı ki Ece’nin aniden yanağına bir öpücük kondurmasıyla yerinden sıçradı.
“Ben hemen yatıyorum. Çok yorgunum.”
“Tamam. Ben biraz televizyon izleyeyim, çok geçmeden yanına gelirim.”
“İyi geceler.”
Özgür yavaş adımlarla yatak odasına yürüyen Ece’yi düşünceli gözlerle izledi.
“Sana da.”
            Salona girip ışığı yaktığında bir kere daha yerinden sıçradı. Aslı, koltukta oturmuş, sanki saatlerdir Özgür’ü bekliyordu.
“İş görüşmen nasıldı?”
Özgür en başta konuyu kapatmayı, soruya tek bir cümleyle bile cevap vermemeyi düşündü. Sonra aksine karar verdi, içini dökmeliydi.
“Çok kötü. Her şeyi berbat ettim. Saçma sapan espriler yapmaya çalıştım, adama karşı çıktım falan. Beni işe alması için birinin ona rüşvet vermesi gerekir.”
“Hemen halledeyim istersen.”
“Monopoly parası kabul edeceğini hiç sanmam.”
“Ya, oysa bizim orada epey değerli bir para birimidir. Neyse, kendi kayıpları.”
            Aslı, Özgür’ü güldürmeyi başardığına sevindi.
“Bak, hep böyle konuşabilsek ne mutlu!”
“Böyle konuşabildiğim kişi karım olmalı.”
“Benimle evlenmemen benim suçum değil. Ne doktorlar mühendisler geri çevirdim, sen gittin onu buldun.”
“Ece iyi bir kız. Onunla evlendiğime pişman değilim. Yani… genel olarak. Beni senden çok mutlu edeceğinden şüphem yok. Bakalım, gittiği yere kadar götürmem gerek sanırım. Bu saatten sonra annemin evine gidiyorum diye onu terk edemem ya. Çok susadım. Hemen geliyorum.”
            Hızla koltuktan kalktı, mutfağa gitmek için odadan çıkacaktı ki o gece üçüncü kere yerinden sıçradı. Ece şüpheli gözlerle kendisini süzmekteydi.       
“Sen…sen kiminle konuşuyordun öyle.”
“Ha- Hasan aramıştı da. Evde canı sıkılmış, onunla sohbet ediyordum.”
            Ece’nin sesi yükselmişti.
“Bana yalan söyleme! Hasan Türkiye’de bile değil. İş için New York’a gitti.”
Özgür, kendi kazdığı çukura giriverdi.
“Doğru ya! Bak, yalan söylediğim için özür dilerim.”
“Bir tek yalan söylediğin için mi? Evliliğimizle ilgili o pozitif düşüncelerin ne olacak?”
Çukur gittikçe bir mezarı andırmaya başlamıştı.
“Onları da mı duydun? Bak, açıklayabilirim. Yani bu benim için pek kolay olmaz ama…”
Ece’nin duyduğu cümlelerin tamamlanmasını beklemeye sabrı yoktu.
“Beni aldatıyor musun?”
            Özgür nasıl bir cevap vermesi gerektiğini kafasında tarttı. Bu işten mümkün olduğunca az sıyrıkla kurtulmalıydı.
“E-evet.”
            Ece müthiş bir sinirle ileri atıldı. Özgür onun üzerine yürüdüğünü zannetmişti ama Ece’nin hedefinde koltuğun yanındaki masada duran cep telefonu vardı.
“Adı ne o şıllığın? Çabuk, numarasını çevir şunun!”
“Neden? Sohbet mi edeceksiniz? Senden Hülya Avşar kadar medeni olmanı beklemiyorum ki?”
            Özgür’ün espri yaparak hava yumuşatma girişiminin hiçbir etkisi olmadı. Aksine, geri bile tepti.
“Özgür! Hiç sırası değil!”
            Özgür uzandı, biraz zorlanarak da olsa telefonunu Ece’den geri aldı.
“Tamam, bak. Koltuğa bir otur. Her şeyi açıklayacağım. Benden nefret edeceksin ama sanırım artık bunu göze almak zorundayım.”
Ece’nin tüm vücudu titriyordu. Gözünden yaşlar akmaktaydı. Yavaşça koltuğa, olayı büyük bir keyifle izleyen Aslı’nın yanına oturdu. Özgür de onun karşısına geçti.
“Aslında seni aldattığım söylenemez. Yani bence bu aldatma değil. Ece…”
Eliyle Ece’nin yan tarafını gösterdi.
“Aslı’yla tanış. Aslı… bu karım Ece. Aa, doğru. Sen onu zaten daha önce gördün.”
            Ece olan bitene hiçbir anlam veremiyordu.
“Sana şakanın sırası değil demiştim. Benimle dalga mı geçiyorsun? Nasıl bir oyun bu ya!”
“Seninle dalga geçmiyorum. Aslı… Aslı en basit deyimiyle benim…arkadaşım. Kendisi biraz hayali olur ama dostluğumuz eskilere dayanır.”
Ece büyük bir kızgınlıkla Özgür’e baktı.
“Tamam! Pardon! Şaka yok. Aslı benim hayali arkadaşım. Yıllar sonra Fadime’nin düğününde halay çekmek için köyüne dönmeye karar vermiş. Ben de ondan kurtulmaya çalışıyordum.”
Ece kızgınlıkla başını salladı. Hızla ayağa kalktı, eve girdiğinde çıkartıp kapının yanında bıraktığı ayakkabılarını eline aldı ve bir hışım kapıyı açarak evden çıktı. Özgür onun arkasından üzüntüyle bakakaldı. Yapacak başka bir şey aklına gelmiyordu.