Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Kasım 2011 Çarşamba

"Son Melodi" Bölüm 24

-24-

Özgür evin kapısını zorlukla açtı. İçeri girince salonda, karanlıkta oturan Ece’yi gördü. Hiçbir şey söylemeden koltuğa, Ece’nin yanına oturdu. Bir süre sonra Ece ağlamaklı bir şekilde konuşmaya başladı. Başı öne eğikti.
“Zoru görünce kaçacak değilim. Sona en azından bu kadarını borçluyum. Ama bu böyle olmaz.”
Sonra sesindeki çaresizlik yakarışa dönüştü.
“Özgür, doktora gitmelisin. Evliliğimizin yürümesini istiyorsan… Doktora gideceksin.”
Özgür başıyla itiraz etmeye yeltendiyse de Ece’nin gözlerindeki kararlılığı görünce bundan vazgeçti. Başını öne eğdi ve elleriyle oynamaya başladı.
“Bunu yapabilirim… Senin için.”
            Ece bu cevabı duymayı hiç beklemediğinden epey şaşırdı.
“Öyle mi?”
Sesindeki şaşkın tonun Özgür’ün kararını yeniden gözden geçirmesine yol açmasın diye hemen kendini toparladı.
“Yani… Harika. Benim çalıştığım klinikte Berk diye bir doktor var. Harika biridir. İşinde de çok başarılıdır. İyi anlaşacağınızdan eminim. Sen de biliyorsun ki tedavinin başarılı olmasında bu önemli bir etken. Yarın sana randevu alırım. Bir an önce seanslara başlasınız.”
Özgür hala elleriyle oynuyordu. Konuşmuyordu. Ece Özgür’ün sessizliğini, hareketsizliğini bozmak istedi ve ona sarıldı. Özgür yine kıpırdamayınca kendini geri çekmek zorunda kaldı. Şimdi koltukta yan yana oturmuş, huzursuz bir şekilde elleriyle oynayan iki insan vardı. 

22 Kasım 2011 Salı

"Son Melodi" Bölüm 23

-23-

Özgür bütün yorgunluğu ve mutsuzluğunu bir kenara bırakarak tüm dikkatini mümkün olduğunca yola vermeye çabalıyordu. Görmezden gelmesi gereken bir diğer şey de yolcu koltuğunda oturan Aslı’ydı. Gecenin geç bir saati olduğundan yollarda tek tük araba vardı. Özgür sol şeritten hızla ilerliyordu.
“Bu durumda araba kullanmaman gerektiğini farkındasın değil mi?”
            Bir süre Aslı’nın varlığını yok saymaya devam etmeyi denedi ancak bu gücün kendisinde olmadığını anlayınca çareyi bıkkın bir şekilde ona bakıp cevap vermekte buldu.
            “Ne kadar çok soru soruyorsun! Ağzını hemen her açtığında bir soru cümlesi yumurtluyorsun.”
“Benim görevim bu. Sorgulama yapan polisler gibiyim.”
“Ya da Kenan Işık gibi. Tek farkınız gitmeni istemem konusunda hem emin hem de son kararını vermiş biri olmama rağmen senin bunu kabullenmemen. O, göz göre göre yanlış cevap verenlerin kararlarına bile karşı gelmezdi.”
“Çünkü ortaya çıkacak sonuç onun için önemli değildi. Ama benim için önemli.”
Aslı bir süre durakladı.
“Benim yüzümden kavga etmenize gerçekten üzüldüm.”
“Eminim öyledir.”
            Özgür konuşmak istemediği mesajını verir diye radyoyu açtı ve sesi epeyce yükseltti. Ancak Aslı’nın müzikle bastırılmaya hiç niyeti yoktu.
“Peki, öyle olsun. Soruları bir kenara bırakıyorum. Durumun hakkında gerçekten ne düşündüğümü öğrenmek ister misin?”
            Özgür gözünü yoldan hiç ayırmadı. Artık Aslı’yla öylesine konuşuyormuş gibi yapıyordu. Sırf orada, yanında olduğu için onunla iletişime geçiyormuş da aslında hiç ihtiyacı yokmuş gibi.
“Bu da bir soru oldu ama, neyse… Söyle bakalım, düşüncelerin neymiş?”
            Aslı konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti.
“Bence Ece’den boşanmalısın. Kendini bu sıkıntıdan kurtarmalısın. Her zaman yanında bir insanın olması sana göre bir şey değil ki. Evlilik sana göre değil.”
“Buna sen mi karar veriyorsun? Beni yalnız bırakmamak konusunda keçi inadına sahip biri.”
“Evet, ben söylüyorum! Ece sana iyi gelmiyor. Başına gelen her şey onun yüzünden. Böyle yaşadığın her gün kendini biraz daha tüketiyorsun. Kusura bakma ama senin gibi zayıf biri böyle bir yaşama nasıl katlanıyor anlamıyorum. Ben olsam çoktan tımarhaneyi boylamıştım.”
“Sayende benim sonum da orası olacak zaten.”
            Aslı çok sinirlenmişti. Konuşmaya başlamadan önce biraz yatışmak için gözünü dışarı, akıp giden yola dikti. Ancak sakinleşmenin o kadar kolay olmadığı belli olunca söylemek istediklerini içinde tutmanın bir anlamı olmadığına karar verdi.
“Ya, sürekli beni suçlamaktan vazgeç artık. Böyle bir yere varamayız.”
“Ece’yle senin yüzünden kavga etmedim mi?”
“Evet, kavga sebebiniz ben olabilirim. Ama inan ben olmasam başka bir şey bulurdunuz kavga etmek için. Aradaki gerilimin farkında değilsin herhalde.”
            Özgür hiçbir cevap vermedi. Arada bir ister istemez Aslı’ya kayan gözlerini yolda tutmaya çalışıyordu.
“Seninle artık bu konuda konuşmak istemiyorum. Eve gittiğimde Ece’nin hala dönmemiş olabileceği ihtimali beni çok korkutuyor. Bu da onunla evli kalmam için yeterli bir sebep bence. Bu hayatta ihtiyacım olan kişinin o olduğunu hissediyorum. O yanımda oldukça sizin yokluğunuz telafi edilecek.”
“Ama biz yok olmak zorunda değiliz ki. Biz de istediğin her an yanında olabiliriz.”
“Olmaz! Yanımdakilerin kanlı canlı olması gibi akıl almaz bir isteğim var, inanır mısın?”
“Öyle olsun. Ben sana yetmiyorum yani. Sen kendi kendine yetmiyorsun.”
            Aslı yaşlı gözleriyle camdan dışarıya baktı.
            “Sonra görüşürüz.”
            Özgür son hızla ilerlerken Aslı yolcu kapsını açtı ve kendini arabadan dışarı bıraktı. Yola çarptı, yuvarlandı ve durdu. Hareketsizce, öylece durdu yolun ortasında. Ne gelip geçen arabalar onu umursuyordu, ne de o gelip geçen arabaları.
Özgür’ün yüzü tamamen ifadesizdi. Ta ki anlık bir gülümseme gelip yerleşene kadar.

21 Kasım 2011 Pazartesi

"Son Melodi" Bölüm 22

-22-

Berk ve Ece, kahve zincirlerine inat ayakta kalmayı başarmış ancak müşterilerin bu durumdan pek haberdar olmamasından belki, sadece tek bir masası dolu olan bir pastaneye girdiler. Hiç tereddüt etmeden en köşedeki masaya oturdular ve yanlarına gelen garsona birer Türk Kahvesi sipariş ettikten sonra konuşmaya nereden başlayacaklarını bilemeden bir süre karşılıklı bakıştılar. Ece bu rahatsız edici sessizliği az sonra ağlamaklı hıçkırıklarıyla bozacağını fark edince kötünün iyisi olarak gördüğü içini dökme yolunu tercih etti.
 “Bir psikologun bir deliyle evli olması ne kadar ironik, değil mi?”
“Tam bir Alanis Morissette ironisi.”
“Neyse ki düğün günümde yağmur yağmamıştı.”
            Ece’nin en sonunda gülümsemeyi başarmasına sevinen Berk uzandı ve elinden tuttu.
“Bak ne diyeceğim. Özgür’ü bana getir. Onunla sohbet edeyim. Ufak ufak tedavisine başlayalım.”
“Bunu kabul edeceğini hiç sanmıyorum.”
“Eh, karısı olarak o kadarını da halledersin artık.”
Ece’nin gülümsemesi kahkahaya dönüştü.
“Neyse, hiç olmazsa seni güldürmeyi başardım. Hadi, evine git artık. Onunla konuş. En kısa zamanda da bana gelmesini sağla.”
            Ece derin bir nefes aldı, gelen Türk Kahvesini sıcak olmasına aldırmadan neredeyse tek yudumda bitirdi ve ayağa kalktı.
            “Anlaştık.”
Berk’i yanaklarından öptü, sonra da gözlerinin içine baktı. İçinden geçen hamlenin olası sonuçlarını tarttı içinde. Yanlış anlaşılır mıydı acaba, ya da ayıplanır mıydı? Sorularını cevaplayamadan, aklına akın eden diğer bir sürü soruya kulak bile veremeden kendini tutamadı ve ona sıkıca sarıldı. Berk’e hislerini anlatabilmek için söyleyebileceği çok az şey vardı. Kendisine o an en doğru geleni seçti ve söyledi.
“Çok teşekkürler.”
            Berk’in gülümseyen gözlerini üzerinde hissederken arkasına bile bakmadan pastaneden çıktı ve arabasına bindi. Bu sefer zaman direksiyon başında oturup ağlama zamanı değil, direksiyonu en sonunda doğru yola çevirme zamanıydı. 

1 Kasım 2011 Salı

"Son Melodi" Bölüm 21

-21-

Ece arabayı daha önce hiç yapmadığı kadar hızlı sürüyordu. Bir an geldi, nereye gittiğini ya da nerede olduğunu bilmediğini fark etti. Aynada gözü kendine takıldı. Daha fazla devam edemeyeceğine karar verdi ve arabayı kenara çekerek durdu. Tekrar aynaya baktı ve kendini tutamayarak gözyaşlarına boğuldu. Yetmedi, direksiyonu yumruklamaya başladı. O sırada yanından bir araba geçti. Biraz ilerledikten sonra durdu ve geri geri Ece’nin arabasının yanına geldi. Korna sesini duyan Ece kafasını direksiyondan kaldırdı ve camı açarak dışarı baktı. Karşısında tanıdık bir yüz vardı.
“Ece?”
İş arkadaşının meraklı gözlerinden nasıl kaçacağını düşündü.
“Berk?”
            “Arabanı tanıdım da, bir selam vereyim dedim.”
Berk, gözlerini kısarak arabanın içinde Ece’nin saklanmasına yardımcı olan karanlığı delmeye çalıştı.
“Ne oldu sana?”
“Yok bir şey. Önemli değil.”
“Hadi ama! Beni sıradan bir iş arkadaşı olarak görmüyorsun değil mi? Belli ki canını sıkan bir şey var. Eh, benim de mesleğim ve hobim can sıkıntılarını gidermek olduğuna göre… Hadi, arabamı takip et de sana bir kahve ısmarlayayım.”
“Kusura bakma ama gelemem. Başka zaman.”
“Yapma, itiraz istemiyorum. Camını kapatınca ısrarcılığım yüzünden bana istediğin kadar küfredebilirsin ama seni bu halde bırakıp gidersem kendimi asla affetmem.”
            Ece isteksizliğini yenerek, biriyle konuşmanın kendisine yardımcı olabileceğini kabullendi.
“Peki. Ama tenha bir yere gidelim. Şimdi kalabalık içine girmek istemiyorum.”