Yalnızlığa
inanmıyorum. Oysa inanmayı çok isterdim. O “en çok istediğim”i bana verip
anında yerine yeni bir isteğin türemesine sebep olan Noel Baba; ya da bir gün
beni alıp buralardan götürecek, bu hayattan çekip çıkaracak o son model uzay
gemisi gibi… Yalnızlığı düşündükçe kendime koyduğum ve asla ulaşamayacağımı
bildiğim hedefler aklıma geliyor, insanların yapabileceğime inandığı ama benim
aksinden zerre kuşkum olmayan.
Eskiden böyle
değildi, hayal meyal hatırlıyorum. “Yalnız”dım, “asosyal”dim ve bu illa ki
tırnak içindeki etiketler asla bir sorun teşkil etmezdi. Filmimi dizimi izlerdim,
saatlerce aralıksız oyunumu oynardım, yatar uyur, tavsiye edilen şampuan kullanımı
gibi gerektiği kadar aynı düzeni tekrar ederdim.
Hikayemizin
kırılma noktalarına, bizi bu ana getiren sürpriz gelişmelere şu anda
girmeyeceğim. Belki başka zaman… Uzun lafın kısası, artık etiketlerinden bünye
el verdiğince kurtulmuş biri olarak söyleyebilirim ki ben zaten onların hiçbiri
değilmişim aslında. Şu anda kontrolü yeniden ele geçirmeye çalışan, zar zor
inşa ettiğim iyi-kötü hayatı yerle bir etmeye çabalayan Arman’dan anlıyorum
bunu. İster pembe dizilerdeki kötü ikiz kardeşe benzetin, ister çizgi
filmlerdeki bir omuza konan ve baş karakteri karanlık tarafa çekmeye ant içmiş şeytana.
Meğer bir tarafta “normal”leşmeye çalışan bendeniz varken, onun karşısında asıl
“normal”in kendisi olduğunu dikte eden ve çok kolay olduğu, hiç çabamı
gerektirmediği için kabul edip benimsediğim biri daha varmış. Ben yalnız
değilmişim, hep biriyle münakaşa, münazara ve mutabakat halindeymişim.
Yalnızlığa imreniyorum.
Sadece eski kolay günlerimi özlediğim ender anlarda değil; artık her an
duyduğum kendi kendime söylenen cümleler, alıntılanan replikler ve şarkı
sözleri ve ateşin beni çağırdığı o karanlık yere gitmeye istemsizce,
kontrolsüzce meyilli kendimle baş başa kaldığım, ama asla yalnız kalamadığım
her anda. Koyulmasının üzerinden daha gün geçmeden bozulan kurallar, içte kalan
cümleler, yüzüne küfredilemeyen günlük yaşam tanışları, arkasından olanca güçle
konuşunca bile rahata erilemeyen gereksiz insanlar, yarın yeniden başlarım diye
hunharca, sanki yarın hiç yokmuşçasına binlerce kaloriyle bozulan rejimler ve
işte yine o şampuan kullanımındaki gibi sürekli yinelenen aynı düzen.
Artık anlıyorum
ki yalnız değilim. Hiçbir zaman değildim. Özlediğim yalnızlık değil, içimdeki (ve
etrafımdaki) kalabalığı kontrol etme gücünü haiz olma hali. Hayatımın bir evin tek
odasından ibaret olmayı bıraktıktan ve sanki sonsuz uzay kadar genişlemesinden sonra
ellerimden kayıp giden güçten bahsediyorum. Şimdi, saplantılarımı bıçaktan
keskin sınırlarla çevreleyip zapt etmeye çalıştıkça kendi bedenimde yaralar
açıyorum. Oysa serbest kalsalar ne benim canım yanacak, ne de onlar bu kadar
yüksek sesle haykırıp düzen bozacak. Kendi yarattığım düşmanlara yenilmektense
onları dost edinmeye baksam bu kalabalıkta yalnızlığın vaat ettiği huzuru bulacağım.
O zaman hayatımdaki “gerçek” insanlar, izlediğim şeyler, dinlediğim şarkılar,
kilo takıntılarım, alamadıkça uykumun kaçtığı oyuncaklar, bir türlü para
kazandığıma inanamayışımın getirdiği sahte fakirlik, bırakın yarını, önümüzdeki
hafta ne yapacağımı dakika dakika bilme zorunluluğum, işler istediğim gibi
gitmediğinde darmadağın oluşum, hızla güvenip daha da hızla kıçımın üstüne
oturuşum, “son bir defadan bir şey olmaz” felsefesinin hakimiyeti… Hepsi
değiştirmeye çalışıp beceremeyince yeniden denemeden önce son bir kez teslim
olduğum, o yüzden bir ileri on geri gitmekten başka bir şey yapamadığım
şeylerken belki tüm bu özelliklerin benim haricimde değil, direkt içimde
olduğunun farkındalığıyla normalleştireceğim her şeyi, normalleşeceğim. O zaman
başaramayınca yeniden deneme olmayacak, çünkü ortada bir başarısızlık
olmayacak. Belki biraz daha kötü bir insan olacağım, ama mutlaka ki daha aklı
başında ve daha huzurlu… Teraziye koyunca tartışma götürmüyor doğru adımın ne
olduğu.
Yalnızlığa
inanmıyorum. Oysa inanmayı çok isterdim. Zombileşmiş, hadi bunca kötümserliğin
sonunda birazcık iyimser olayım, robotlaşmış bir hayat belki hayalimdeki. Bunun
mümkün olmadığını, zaten olmaması gerektiğini anlıyorum. Durum böyleyken, tüm
kalabalığımla, cümle alem yoluma devam ettiğimi an itibariyle idrak ve kabul
ediyorum. Artık mutlu olacağım… Olacağız. “İnandığın her şeyi başarırsın,”
diyen onca film yanılıyor olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder