Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Aralık 2011 Pazartesi

"Son Melodi" Bölüm 26

-26-

Özgür, hayatı boyunca söz dinleyen bir insan olmamıştı. Ne annesinin uyarılarına, ne öğretmenlerinin öfkeli tehditlerine kulak asmıştı. Fakat şimdi, Ece’yle arasını düzeltmek uğruna girdiği bu yolun sonuna varmak istiyorsa tedaviye kendisini teslim etmesi gerektiğini bildiğinden terapistinin dediklerini yerine getirmeye karar verdi. Bulunduğu durum itibariyle doğru düzgün bir iş bulamayacağını ve çabalamanın kendisini daha da dibe göndereceğini düşünen Özgür kitap, film ve CD satan bir yerde kolayca işe girmeyi tercih etti. Çok geçmeden bütün gün bir yandan DVD’leri raflara dizip sattığı filmler hakkında bilgi toplarken diğer yandan gelen acayip müşterilerle ilgilenir olmuştu.
“Ne tür bir film istediğinizi söylerseniz size daha kolay yardım ederim beyefendi.”
“Valla ne bileyim. Şöyle hoplamalı zıplamalı bir şey olsun.”
“Örümcek Adam’ın son filmini vereyim.”
“Yahu, ne yaptın? Çocuk muyuz bir öyle filmler izleyelim. Yok mu yeni Van Damme filmi?”
“Valla  Van Damme benim bildiğim en son bir Türk filminde oynadı ama…”
            Cümlesi tamamlanmadan müşterisinin yüzünün ekşiyeceğini tahmin eden Özgür haklı çıktı.
            “Yok ya, Türk filmi istemem. Recep İvedik’in son filminden sonra izlediğim hiçbir Türk filmi tat vermemeye başladı. Adamlar işin kralını yapmışlar değil mi ama?”
“Gerçekten de öyle. Ben de çok takdir ediyorum Şahan Gökbakar’ı.”
“Kimi? Neyse boş ver yeri göğü de sen bana şöyle sıkı bir ajan filmi ver bakayım. Yok mu Bond…James Bond?”
“Olmaz olur mu!”
DVD’ler arasından son Bond filmini çıkartıp müşteriye uzattı.
“Buyurun.”
“Adamın karizmaya bak ya! Ya bir ara bir film vardı… Hani babası ikide bir oğlunu uygunsuz vaziyette yakalıyordu. Neydi o film?”
“Amerikan Pastası mı?”
“Hah, o! Yahu, ne hergele çocuktu o. Yok mu öyle şahane bir komedi filmin.”
“Valla şimdi… sizin zevkinize göre Korkunç Bir Film var. İkisi var onun. Üçü, dördü…”
“Tamam ondan ver. Güzeller mi bari?”
“Valla ne desem… Adları üzerlerinde. Korkunçlar yani.”
“Korkunç komikler diyorsun yani. Harika!”
Özgür ikinci DVD’yi de adama uzattı.
“Başka bir isteğiniz var mıydı?”
“Benim dokuz yaşında bir oğlum var. O da tutturmuş bir Sağut Parg diye bir çizgi film. Var mı onun kaseti sizde?”
“South Park… var ama… şey. Oğlunuzun yaşına pek uygun olmayabilir, korkunç sonuçlarla karşılaşmayın sonra.”
“Ya bırak bu işleri. Hugo ve Tolga Abi mi izlesin? Adam hiç yaşlanmıyor. Bu daha korkunç değil mi? Hem erkek adam her şeyi izler. Zaten evde Kartmın Kartmın diye dolaşıyor. Valla elim boş dönersem başımın etini yer.”
Özgür, çaresiz, üçüncü DVD’yi de adama uzattı. Bunun üzerine adam Özgür’e yaklaştı ve fısıldamaya başladı.
“Kardeş, şöyle daha ateşli videolar da bulunur mu sizde?”
            Özgür yarım ağız aklından geçenleri dillendirmekten kendini alamadı.
“Ha, artık asıl konuya girebiliriz diyorsunuz yani.”
“Efendim?”
“Yok artık dedim… ay yani yok dedim. Bizde öyle filmler bulunmuyor ne yazık ki.”
“Hay Allah.”
Adam elindeki filmlere isteksizce baktı. DVD’leri Özgür’e geri vermeye yeltendi önce, sonra vazgeçti.
“Neyse, bunları alayım bari. Sağ ol delikanlı.”
“Rica ederim.”
En sonunda adamdan kurtulan Özgür’ün gözü mağazanın bir köşesinde yerde oturmuş elindeki iki oyuncakla oynayan çocuğa takıldı. Çocuk, elindeki oyuncakları dövüştürüyordu.
            “Krallığımı elimden alabileceğini mi sanıyordun geri zekalının başkanı! Seni paramparça edeceğim.”
            Özgür çocuğa doğru yürümeye başladığında onun arada sesini değiştirdiğini fark etti.
“Asıl ben seni öldürüp cesedini denize atacağım, kimsecikler bulamayacak. Hıyaaaa!”
Çocuk ilk oyuncağı kenara bıraktı ve elinde kalanı konuşturmaya devam etti.
“Şimdi prensesime dönüp ona istediği çocuğu verebilirim. Ben ki krallığımı korumak için bu kadar yoruluyorum, prensim neler yapacak kim bilir. Sen ne dersin Okan.”
Çocuk solundaki boşluğa baktı ve güldü. Özgür’ün yüzünde endişeli bir ifade belirdi. Tam çocuğa bir şey söyleyecekti ki arkasından bir ses duydu.
“Delikanlı, sizde Melissa P.’nin filmi var mı ya?”
            Özgür yeniden kabus gibi üzerine çöken adama hemen geleceğini işaret ettikten sonra her zaman olduğu gibi oturduğu köşeden mağazaya gelen kadınları dikizlemekle son derece meşgul olan müdürünün yanına gitti.
“İsmail Bey, size dün de söylemiştim. Benim doktor randevum var. İzin verirseniz çıkabilir miyim?”
“Tabii. Ama yarın yarım saat fazla çalışacaksın haberin olsun. Şu baş ağrıların da bir türlü bitemedi zaten. Neyse çekil önümden, hatunu göremiyorum.”
“Teşekkür ederim. İyi günler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder