-29-
Özgür sinirle apartmanın sokak kapısını iterek dışarı çıktı. Ceplerini yokladı ve üzülerek arabasının anahtarını yanına almadığını fark etti. Anahtarların geri dönmeye değip değmeyeceğini düşündü bir an. Ece ile tekrar yüz yüze gelmeyi kaldırabilir miydi? Cevabın olumsuz olduğuna karar vererek etrafına bakınmaya başladı. Yolun karşısında park etmiş olan taksiyi görünce başkası binmeden yakalamak için hızla arabaya doğru yürüdü. Koltuğunu aşağı indirmiş kestirmekte olan orta yaşlı taksici hiç beklemediği bir anda arabasına binen yolcu sayesinde uyanıverdi.
“Kusura bakmayın efen-“
Arabasına binen kişiyi görünce bir anda kalakalan taksici cümlesini tamamlayamadı. Çok uykusuz olacak ki, birden uyandırılmanın da etkisiyle belki, yavaş hareketlerle, elleri titreyerek arabayı çalıştırdı. Kendisine garip bir ifadeyle bakan Özgür’le bir kere daha göz göze geldiğinde davranışlarını düzeltmesi ve müşterisini ürkütmemesi gerektiğine karar verdi ancak konuşurken bu kararını uygulayamayarak kekelemeye başladı.
“Nereye… nereye gitmek istersiniz?”
Özgür son derece sinirli bir sesle cevap verdi.
“Etiler’e gidelim.”
Özgür’ün başına gelenlerden habersiz olan taksici bu sinirin kendisine yöneltildiğini düşündü üzülerek. Özgür’ün ona dikkatle bakması da tedirginliğine tuz biber ekiyordu doğrusu.
“Sizi daha önce bir yerde görmüş olabilir miyim?”
“Zannetmiyorum. Normalde bu taraflara uğramam.”
“Ne kadar şanslıyım o zaman! Normalde taksi bulmak için epey uğraşmam gerekirdi.”
“Biraz başım dönünce sağa çekip dinlenmek istemiştim de.”
“Beni sağ salim gideceğim yere ulaştırabilirsiniz değil mi?”
“Elbette, şüpheniz olmasın.”
Özgür kendini zorlayarak taksiciye gülümsedi ve başını onun koltuğunun arkasına gömerek sakinleşmeye çalıştı. Birkaç defa derin nefes aldı ve parmaklarıyla şakaklarını ovaladı. Başının ağrısı böyle geçecek gibi değildi. En sonunda arkasına yaslandı ve bir anda yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Bu sefer az önceki gibi zoraki de değildi üstelik.
“Ben de ne zaman geleceksin diye bekliyordum. Sen Kaygısızlar ailesinin bir mensubu olmadığına emin misin? Halit Akçatepe az uğraşmadı o insanları evden yollamak için. Kendimden çok şey buluyorum onda.”
“Bana bir şey mi dediniz?”
Arabada yalnız olmaya çok alışık olan Özgür bu sefer durumun aynı olmadığını bir anda fark ederek kızardı. Derhal cebinden telefonunu çıkararak kulağına götürdü.
“Hayır, telefonla konuşuyordum.”
“Affedersiniz.”
Taksici bir şeylerden şüphelenmiş gibiydi sanki. İkide bir dikiz aynasından Özgür’e bakıyordu.
“Konuşma biçimine bakılırsa yine fena bir şey gelmiş başına. Seni affediyorum ve derdini anlatmak istersen dinlemeye hazırım.”
Özgür’ü sakinleştirmeyi başaran Aslı’nın sesindeki şefkat oldu. Yenildiğini kabul eden bir savaşçı gibi, uzun zamandır direnişinde baş silahı olan tüm kalkanlarını indirdi Özgür.
“Haklı çıktın. Ece Berk’e aşık.”
Aslı’nın bu duruma şaşırmadığı çok belliydi.
“Kendisi mi söyledi?”
“Hayır, tabii ki inkar etti. Ama ben onu bunca senedir çok iyi tanıdım. Gözlerinden belli. Bilmiyorum… Saçma sapan bir kıskançlık yüzünden bir çuval inciri berbat etmiş de olabilirim.”
“Henüz kabullenme aşamasına gelmedim, inkarı sürdürüyorum diyorsun yani.”
“En sevdiğim aşama budur.”
“Neyse, ben kimsenin günahını almak istemem. Kendin karar vereceksin ne olup bittiğine.”
Özgür kesin olarak böyle bir karar verebilmek için daha çok yol alması gerektiğinin farkındaydı.
“Sonra Ece, annemin de benden bir şey gizlediğini ağzından kaçırdı.”
“Ne olabilir ki?”
Normalde şaşkınlık içermesi gereken bu cümle Aslı’nın ağzından son derece sıradan bir tonda çıkmıştı.
“Bilmiyorum. Aklıma benden gizleyebileceği bir şey gelmiyor.”
“Benim aklımda bir şey var aslında. Ama sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Korkarım bu haberin inkar aşaması epey uzun sürebilir.”
Özgür, korkulu gözlerle Aslı’ya baktı.
“Söyle! Bana karşı dürüst olan tek kişi sensin zaten.”
“Özgür, annen senden babanın hala hayatta olduğunu gizliyor.”
Böyle bir cümle duymayı hiç beklemeyen Özgür eline ve diline söz geçiremedi. Önce elinden telefonu düşürdü, sonra avazı çıktığı kadar bağırdı.
“Yok artık!”
Taksici bir anda yerinden sıçrayarak arkasına döndü.
“İyi misiniz?”
Özgür eğilip telefonuna ulaşmaya çalışırken taksicinin bir kere daha hakkında şüpheye düşmesine sebep olduğu için kendine kızdı.
“Evet, teşekkür ederim.”
Bir açıklama getirmeyi düşündü, ama aklına tek gelen şey bir açıklama getirmesi gerektiğiydi. O açıklamanın ne olacağına dair en ufak bir fikri yoktu ne yazık ki. Çareyi konuyu kapatmakta buldu.
Biraz daha hızlı gidebilir misiniz?”
Hiç beklemeden telefonu yeniden kulağına götürdü. Kendini toparlamakta zorlanıyordu.
“Bu… Bu nasıl olabilir?”
“Onu da kendin bul.”
Özgür artık gözyaşlarını tutamaz olmuştu.
“Bir keresinde onun mezarına gitmek istediğimde bana ölenle ölünmediğini, bazı şeyleri oluruna bırakıp geçmişe asılıp kalmamamı söylemişti. Meğer kendi arkasını kolluyormuş.”
Bir an Aslı’ya neden bu kadar çabuk inandığını sorguladı. Sırf o söyledi diye babasının aslında yaşadığına ve annesinin bunca yıldır ona yalan söylediğine nasıl hemen inanıvermişti, o da bilmiyordu.
“Gördün mü? Yalancı or-… cadı. Yalancı cadı.”
Etiler’e geldiklerinde Özgür ağlamaklı sesiyle yolu tarif etti ve telefonuyla konuşmaya devam etti. Taksici endişeli gözlerle onu izliyordu. Özgür’ün tarif ettiği yere vardıklarında arabayı kenara çekerek durdu ve Özgür’ün parayı uzatmasını bekledi. Fakat Özgür bir türlü kıpırdamıyor, arabadan inmeye yeltenmiyordu. Yaklaşık bir dakika bekledikten sonra taksici dayanamadı ve arkasına dönerek soran gözlerle Özgür’e baktı.
“Doğru geldik, değil mi?”
Özgür daldığı düşüncelerden uyanıverdi.
“Geldik mi?”
Etrafını inceledi.
“Ah, evet. Burası. Borcum ne kadar?”
“Yirmi beş versen yeter.”
Özgür cebinden para çıkarttı ve adama uzattı.
“Teşekkür ederim.”
Özgür, tam arabadan çıkmak için kapıyı açmış ve bir ayağını dışarı atmışken yeniden taksicinin sesini duydu.
“İzin verirseniz haddim olmayarak bir şey söylemek istiyorum. Annenize çok yüklenmeyin. Eminim kendince açıklamaları vardır.”
Taksicinin neden böyle bir şey söylediğine anlam veremedi ama üzerinde duracak hali de yoktu. Arabadan inip kapıyı kapattığında istemsizce kendi kendine fısıldadı.
“Annemi nereden biliyor ki bu adam?”
Taksi yavaş yavaş uzaklaşırken Aslı düşünceli bir şekilde Özgür’ü inceledi.
“Ee, ne oldu? Babanı veda etmeden gönderdin.”
Özgür ilk önce duyduklarını anlamadı. Kaşlarını çattı. Sonra gözleri, aniden çok önemli bir şeyi fark etmiş gibi irice açıldı ve taksiyi hapis aldı. Özgür titremeye başlamıştı, kesik kesik nefes alıyordu. Ağzını açtı, zorlukla ses çıkarttı. Aslı’ya söyleyecekleri vardı, ama gözlerini artık gözden kaybolan taksinin gittiği yoldan da ayıramıyordu.
“Biliyorum, bir Serdar Ortaç şarkısı gibi kendimi sürekli tekrar ediyorum ama gerçekten de sadece yedi nota olunca insanın elinden bir şey gelmiyormuş. Aslı…”
En sonunda ona dönecek gücü kendinde buldu. Kalan gücünü de elinden geldiğince yüksek sesle bağırmak için harcadı.
“Bir daha karşıma çıkma!”
Aslı’nın karşılık vermesine fırsat vermeden arkasını döndü ve annesinin kapısını çaldı. Çok geçmeden Sevgi kapıyı açtı ve Özgür’ü içeri buyur etti. Gözleri yaşlı bir şekilde onları izlemekte olan Aslı’yı göremedi. Belki görebilseydi bir şeylerin yolunda gitmediğini anlar, birazdan başına geleceklere kendini hazırlayabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder