Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Eylül 2011 Pazartesi

"Son Melodi" Bölüm 12

-12-

Ece ve Özgür yemek masasında karşılıklı oturmuşlardı. Sevgi ise masa başındaki yerini almıştı. Herkes iştahla tabağındaki yemekleri bitirmekle meşguldü.
“Yemeği beğendin mi kızım?”
            Ece tam o anda ağzına aldığı lokmayı hızlıca yuttuktan sonra cevap verebildi.
“Elinize sağlık, harika olmuş. Ben de mutfağa çok meraklıyım. Bir dahaki görüşmemizde mutlaka bunun tarifini sizden almalıyım.”
“Tabii, bana hatırlatırsan bir kağıda yazar sana veririm.”
Sevgi de yemeğinden bir lokma aldı ve konuşmaya devam etti.
“Ece’cim, şimdiki planların neler? Yüksek lisans düşünüyor musun, yoksa hemen iş aramaya mı girişeceksin?”
“İş aramaya başladım bile. Ailem Ankara’da oturuyor. Dört senedir onlara yeterince masraf çıkardım. Artık kendi ayaklarım üstünde durmaya başlamalıyım.”
            Sevgi’nin yüzüne memnun bir ifade yerleşmişti.
“İşte sevdiğim kadın figürü. Keşke her genç senin gibi bilinçli olsa. O zaman her şey çok farklı olurdu.”
            Ece mahcup bir şekilde gülümsedi.
“Teşekkür ederim efendim. Artık ailem için elimden geleni yapmanın sırası bende.” 
            Sevgi sitem dolu bakışlarıyla oğluna döndü.
“Umarım sen de arkadaşından biraz olsun örnek alıyorsundur.”
            Özgür muzip bir şekilde güldü.
“Tabii ki! Onu kendime rol model olarak seçtim. Kendisini beğenerek takip ediyorum.”
            Herkesin yemeği bitince Sevgi masayı toplamak için ayaklandı. Ece de peşi sıra hemen işe girişti.
“İzin verin size yardım edeyim.”
            Fırsattan istifade Özgür de hemen aradan sıyrıldı.
“Ben de gidip bu akşamki maçın durumuna bakayım.”
“Bak tabii. Aklın çıkmıştır maç bitmeden yemek bitmezse diye.”
            Sevgi ve Ece, ellerinde tabaklar, mutfağa gittiler. Özgür de masadan kalkıp kanepeye oturdu ve televizyonu açtı. Sevgi mutfağa girince tabakları tezgaha bıraktı ve artıkları çöpe boşaltmaya başladı. Ece ise musluğu açtı ve boşalan tabakları durulamaya başladı.
“Yemekler gerçekten çok güzel olmuştu. Elinize sağlık”
“Afiyet olsun. Beğenmene sevindim. Özgür’ün arkadaşlarını ağırlamak her zaman nasip olmuyor. En azından evimden memnun ayrılacaksın.”
“Kesinlikle. Ben daha önce de gelmek istemiştim ama Özgür pek gönüllü olmadı. Kusura bakmayın.”
Sevgi zoraki bir biçimde gülümsedi. Ece’ye inanmadığı anlaşılıyordu.
“Ama bundan sonra sık sık ziyaretinize gelirim. Söz.”
Duruladığı tabakları makineye yerleştirmeye başlayan Ece bir an için bir şey söylemeye yeltendi ama hemen vazgeçti. Sonra kendini tutamadı ve ağzındaki baklayı çıkardı.
“Size bir şey sorabilir miyim?”
Sevgi şaşırmıştı. Ece’nin sesindeki gerginlikten işin sonunun hoş olmayacağını kestirmişti.
“Tabii ki sorabilirsin.”
“Özgür’ün…”
Bir an vazgeçmeyi düşündü Ece. Konuyu hiç açmasa daha iyiydi sanki. Ama bilmeliydi, merakı giderilmeliydi.
“Özgür’ün babasına ne oldu?”
Sevgi tahminlerinin doğru çıkmasına şaşırmayarak hoşnutsuzluğunu gidermeye çalıştı ve ne cevap vermesi gerektiğini düşündü. Sevgi’nin sessizliği Ece’nin sorusunu açıklaması gerektiği hissine kapılmasına neden oldu.
“Ne zaman bu konuyu açmaya çalışsam Özgür hemen başka bir şeyden bahsetmeye başlıyor. Ya da beni susturuyor. Sadece öldüğünü öğrenebildim. Hayatını nasıl kaybettiğini bile bilmiyorum.”
            Sevgi konuyu kapatmaya çalıştı.
“Çok üzücü bir olaydı ve Özgür de çok küçüktü. Bu yüzden ikimiz de bu konuyu konuşmaktan pek hoşlanmayız.”
Ve şimdi de konuşmamızın bir alemi yok, mesajını içeren sert bakışları Ece’yi deldi geçti. Ancak Ece pes edeceğe benzemiyordu.
“İnanın bunu anlayışla karşılıyorum. Bu yüzden Özgür’ü çok zorlamıyorum.”
Sesinde yalvarır bir ifade vardı.
“Ama en azından siz bana biraz bilgi verseniz.”
Sevgi kızgınlıkla başını olumsuzca salladı. Ve umursamaz bir şekilde mutfağı toplamaya devam etti. Bu durum Ece’yi fazlasıyla sinirlendirilmişti. Ciddiye alınmamak hoşuna gitmemişti doğal olarak. Yavaşça Sevgi’ye yaklaştı ve olabildiğince alçak sesle konuşmaya başladı.
“Bakın, eminim benim yarın öbür gün oğlunuzun hayatından geçip gidecek bir kız olduğumu düşünüyorsunuz. Ama inanın bu doğru değil. Ben kalıcı olarak buradayım. Dört yıldır olduğum gibi. Şimdi sevgilimin babası hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorum. Onun yattığı yere gidip onunla da tanışmak istiyorum. Bu benim hakkım. Hem belki ben Özgür’ün durumu kabullenmesini ve babasını ziyaret etmesini sağlayabilirim.”
            Sevgi üzgün gözlerle Ece’ye baktı. Kızın ona çıkışma cesaretini göstermesi hoşuna gitmişti gitmesine; ama hala Özgür’ün babasından konuşuyor olmalarından fazlasıyla rahatsızdı. Yine de yıllar yılı yapmadığı bir şeyi yapmaya karar verdi. Bütün akşam yakından gözlediği ve tanımaya çalıştığı Ece’nin bunu hak ettiğine karar vermişti.
“Sana yalan söylemeyeceğim. Hatta görünüşe göre yardımına ihtiyacım var.”
Tedirgin bir şekilde mutfağın kapısından başını uzattı ve Özgür’ün etrafta olmadığından emin oldu. Tekrar Ece’ye döndüğünde gözlerindeki yaşlar iyiden iyiye belli olmaya başlamıştı.
“Özgür’ün babası iyi bir adam değildi. Uzun lafın kısası, biz anlaşamadık. Ondan ayrılmak istediğimde işler daha da kötüleşti. Neyse ki ailem bir kere olsun bana destek oldu da, onu hayatımdan tamamen çıkartmayı başardım. İnan kolay olmadı ama Özgür’e yaklaşmaması için ona epey para verdik.”
            Ece çok şaşırmıştı, başı dönüyordu. Kendini nasıl bir işin içine soktuğunu yavaş yavaş fark etmeye başlamıştı. Mutfak masasının sandalyelerinden birini çekti ve oturdu.
“Yani o hala yaşıyor mu?”
            Sevgi bir şey söyleyemez, sadece başıyla onaylarken Özgür içeri girdi.
“Ee, hadi içeri gelmiyor musunuz?”
Aniden oğlunun sesini duyan Sevgi kaskatı kesilmişti. Durumu Ece kurtardı.
“Sen içeri dön. Çok az bir iş kaldı. O da bitsin, geliyoruz.”
Özgür itiraz etmeden mutfaktan çıktı. Sevgi dehşet içerisinde Ece’ye baktı. Özgür konuştuklarını duymuş olamazdı. Değil mi?
“Ben artık gideyim.”
Sevgi hiçbir tepki vermedi. Daha fazla orada kalmak istemeyen Ece hızla mekanı terk etmeye yeltendi ama tam kapıdan çıkacakken dönüp tekrar Sevgi’ye baktı. Onun için üzüldüğüne karar vermişti.
“Merak etmeyin. Özgür’e bir şey söylemeyeceğim.”
Söyleyecek başka bir şey bulamadığından sustu, mutfaktan çıktı ve salonda televizyon izleyen Özgür’ün yanına gitti.
            “Özgür, ben artık gitmeliyim. Geç oldu.”
“Biraz daha kalsan? Daha doğru düzgün iki çift laf edemedik.”
“Bir dahaki sefere. Hadi kalk, beni yolcu et.”
“Tamam. Annem nerede?”
“Lavaboda sanırım. Biz vedalaştık zaten. Hadi gel.”
Özgür itiraz etmeden televizyonu kapattı, kalktı, Ece’nin elinden tuttu ve onu sokak kapısına doğru götürdü.
“Ben bir saat olmadan eve varmış olurum. MSN’e gelirim, konuşuruz.”
            Özgür öne geçti ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Ece’nin tam çıkacakken ayakkabılığın üzerindeki aile fotoğrafını görüp durduğunu fark etmemişti. En sonunda kendine gelip Ece’yi yolcu etmeye gelen Sevgi Ece’nin resme baktığını görünce onu yalnız bırakmak için Özgür’ün peşinden kapının önüne çıktı ve Ece’yi orada yalnız bıraktı. Ne yazık ki annesinin arkasında olduğunu fark etmeyen Özgür kendince seksi bir ses tonu takındı.
“Gece üçe kadar gelmezsen polise haber vereyim mi?”
Muzip bir sırıtışla arkasına döndü ve karşısında annesini görünce korkudan yerinden sıçradı. Utançtan kıpkırmızı kesilir, boynunu eğdi. Bu arada Ece evden çıkmış, Özgür’ün yanına gelmişti. Özgür’ün elinden tutan ve suratının haline anlam veremeyen Ece sakin bir şekilde Sevgi’ye döndü.
“Bu akşam beni misafir ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim.”
Sevgi’yi sakinleştirmek istercesine hafifçe başını öne eğdi. Göz göze geldiler. Aralarındaki sırrı saklamak konusunda anlaştılar o an.
“Her zaman… her zaman bekleriz.”
Gözlerinin dolmasını engellemeye çalışan Sevgi oğluna döndü.
“Ben artık yatmaya gidiyorum. Siz de rahat rahat vedalaşın. İyi geceler.”
Ece’ye son kez endişeyle bakan Sevgi onun bir şey söylemeyeceğine emin olduktan sonra eve girdi ve ardından kapıyı kapattı. Aralarındaki sessiz anlaşmanın bozulmamasını umuyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder