Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Eylül 2011 Cuma

"Son Melodi" Bölüm 4


-4-

Özgür’ün odası kendini en rahat hissettiği yerdi. Yalnız biri olduğundan dolayı okulda ya da dershanede olmadığı hemen her zamanı odasında geçirirdi. Bundan şikayetçi de değildi. Kendine yarattığı evrende o güne kadar hep mutlu olmuştu ve durumunu hiç sorgulamamıştı. Hiç arkadaşı olmayışının ya da dışarı çıkıp gezmek istemeyişinin nedenleri üzerinde hiç düşünmemiş, böyle bir ihtiyaç hissetmemişti. Odasında mutluydu işte, bu ona yetiyordu.
Odanın duvarlarında çerçevelenmiş film afişleri, bir tarafında kitaplar ve DVD’lerle dolu bir kitaplık, diğer bir tarafında üzerinde diz üstü bilgisayarının kapalı bir şekilde Özgür’ü beklediği tek kişilik yatağı vardı. Yatağın tam karşısındaki sehpanın üzerinde güzel bir televizyon, sehpanın raflarında ise bir Playstation 3 ve bir DVD oynatıcısı duruyordu. Odasına televizyon izlerken oturmak için aldığı tekli koltuğun üzeri şimdi kıyafetleriyle kaplıydı ve uzun zamandır, Özgür’ün üzerinden çıkarttığı kıyafetleri bir sonraki sefere kadar üzerinde taşımaktan başka bir işe yaramamıştı. Oda biraz dağınık olmasına rağmen Özgür normalde dağınık biri sayılmazdı. Sadece toplamaya bir türlü fırsat bulamamıştı.
            Özgür odanın kapısını açtı ve düşünceli bir şekilde içeri girdi. Arkasından kapıyı kapattı. Gözü yatağına iliştiğinde çığlık atarak yerinden sıçradı.
“Sen…Sen burada ne arıyorsun?”
“Ne demek istiyorsun? Matematik çalışmayacak mıydık? “
Özgür ne tepki vermesi gerektiğini kestiremedi. Saçını başını yolmak istiyordu, doğru, ama yine de kendini dizginlemeye uğraştı.
“Matematik mi?”
Dizginleme çabaları sonuçsuz kaldı, sesi yükseldi.
“Matematik mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun?”
            Aslı ise çok sakindi. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
            “Bilmem. Sen seninle dalga mı geçiyorsun?”
Özgür, Aslı’nın ne demek istediğini anlamadığından ona garip garip baktı. Yüzü hala Aslı’ya dönükken gözleriyle sağını ve solunu inceledi. Elini az önce kapattığı kapının koluna koydu.                       
            “Buradan gitmeni istiyorum. Odamda olmamalısın. Ya, odamı bırak; hayatımda olmamalısın sen.”
            Aslı şaşırdı.
“Kim demiş onu? O kadar da iyi anlaşmıştık halbuki.”
“Ne demezsin! Bak, anneme seslenmeden buradan gitsen gerçekten senin için iyi olacak.”
“Neden? Annen bana ne yapabilir ki? Henüz yerimi tespit etmeyi bile başarabilmiş değil kendileri.”
            Özgür düşününce tehdidinin ne kadar boş olduğunu fark etti.                                            “Evet, iyi bir noktaya parmak bastın gerçekten. O zaman seni evden kovmak bana kaldı demek ki.”
Özgür kapıyı açtı ve Aslı’ya doğru kendinden emin bir adım attı.
“Dur bakalım orada! Önce bana neden gitmemi istediğini açıklaman gerekmez mi?”
            Özgür’ün sabrı kalmamıştı. Nasıl bir açıklama yapabilirdi ki?
            “Hmm… Akıl sağlığımın iplerini elime almaya karar verdim. Bu yüzden gitmen gerekiyor. Sen buradayken zorlanacağımı hissediyorum.”
“Saçmalık. Sen gayet aklı başında birisin. Hatta ben senden daha aklı başında biriyle tanışmamıştım bugüne kadar.”
“Sanki benden başka birini tanıyormuşsun gibi konuşuyorsun.”
“Ee, şey…”
Aslı düştüğü durumdan sıyrılmanın yollarını aradı.
“Az önce annenle tanıştım. Ve inan bana, sen çok daha normalsin. Endişelenmene hiç mi hiç gerek yok.”
“Aslına bakarsan verdiğin örneğin beni pek rahatlattığını söyleyemem. Hem kimden normal, kimden deli olduğumun bir önemi yok. Hepimizin bir takım deliliklerinin olduğunun pekala farkındayım. Ama ne yazık ki kendi deliliğimin onlarınki kadar savsaklanabilecek basitlikte olduğunu düşünmüyorum.”
“Ne dedin? Seninle yeni tanıştık ama bu huyundan şimdiden sıkıldım.”
Özgür, Aslı’nın hala sohbet etmeye çalışmasına olanak vermemesi gerektiğini biliyordu ama devam etmekten kendini alamıyordu.
“Hangi huyumdan sıkıldın acaba?”
“Şu sonu gelmez cümlelerin. Seni dinlemek için epey çaba sarf etmek gerekiyor. Bir şey söylemeye başlıyorsun ama Allah senin klavyene nokta işaretini koymayı unutmuş sanırım. Gidiyor da gidiyor cümle. Sonu yok maşallah.”
            Özgür bu suçlama karşısında sadece güldü.
“Bu doğru değil. Boş konuşmaktan hiç hoşlanmam ve yapmamaya özen gösteririm.”
“Sorun konuştuklarının doluluk oranında değil canım. Ne kadar sessizleşirsen seni o kadar az dinleyeceğimizi düşünüyorsun. Ama bu doğru değil. Etrafındakiler seni dinlemek için can atıyorlar.”
“Bak sen! Bugünkü dersimizin sonuna geldik mi?”
“Hayır! Daha sırada hız problemleri var, unuttun mu? ÖSS’ye bu kadar az zaman kala aylaklık yapamayız.”
“Bunca şeyden sonra inan çalışmaya mecalim kalmadı. Hem senin de gitmen gerekiyordur sanırım. Akşam sevimli hayalet Casper’a misafirliğe davetli değil miydin sen?”
“Aman ne komik! Gidersem beni çok ararsın ama. Söylemedi deme.”
Aslı ayağa kalktı. Ancak gitmeye hiç niyeti yoktu. Ufak adımlarla kitaplığın önüne geldi ve Özgür’ün arşivindeki filmleri incelemeye başladı.
“İçimde nedense öyle bir korku yok. Yalnız kalacağımdan eminim, ama özlem aklımın ucundan bile geçmeyecektir.”
            Aslı filmlere bakmaktan vazgeçti ve Özgür’e döndü.
“Öyle mi? Daha bugün bana Ahmet’i ne kadar özlediğini söylemiyor muydun? Bu arada sana selamı var, zihninin derinliklerindeki bir sahil kasabasına yerleşti. Artık hayal gücünü zorlasa da çoluk çocuğa karışsam diyor.”
“Ahmet, babasının tayini çıkınca Urla’ya taşındı.”
“Ve sana bu haberi verdiğinde birlikte ‘Kavak Yelleri’ni izliyordunuz, değil mi?
“Nereden bildin?”
“Şanslı bir tahmin diyelim.”
Aslı tekrar odayı incelemeye başladı. Bu sefer gözü yatağın başında duran “Baba ve Piç” kitabına ilişti.
“Demek gitmemi istiyorsun. Hmm. Okuduğun kitaba bakacak olursak herhalde ben de ailemin köklerini aramaya Amerika’ya giderim. Bir Hollywood tohumu olma ihtimalim nedir sence?”
“Tipine bakacak olursak, düşük. Bak, nereye gideceğini inan umursamıyorum. Sa…”
Aslı, Özgür’ün cümlesini tamamlamasına izin vermez.
“Bana bir son yazacak kadar ısınmadın mı hala? Meçhule mi karışacağım? Çok kırıldım.”
Aslı yalandan kalbini tuttu ve alaycı bir kahkaha attı.
“Eğlenebiliyor olmana sevindim. Aksine, sana epey ısınmıştım. Ta ki senin de bana ısınacak bir kalbin olmadığını öğrenene kadar. Şimdi izin verirsen yalnız kalmak istiyorum.”
“Tabii, düşünecek ne çok şeyin vardır kim bilir. Deliliğinin sorumlusu olarak babanı mı seçeceksin, anneni mi? Benim oyum annenden yana. Bir insan nasıl bu kadar bencil olabilir? Nasıl küçücük çocuğu böyle bir saçmalıkla baş başa bırakabilir?”
“Ailemi biraz tanıyor olsaydın bunu anlaman güç olmazdı. Annem kaç yaşında babamla evlenmiş bir fikrin var mı? Ya da annemin kaç yaşından beri kendi ayakları üzerinde durduğundan? O da aynı şeyi benim üzerimde uygulamış. Her şeyin bir zamanı olduğuna inanır o. Olaylar üzerinde çok kafa yormayız biz. Yüzleşme vakti geldiğinde de altından kalkarız.”
“Bu kadar açıklama yapmana gerek yoktu. Kendi gözünde anneni aklamaya çalışıyor gibiydin. Bu işlere hiç bulaşmak istemem. Kan, gözyaşı, entrika… Of, Allah’tan bünyemde reyting ölçüm cihazı yok. Tavan yapardı kesin. Ben en iyisi iyi bir kız olayım ve bir belgesel gibi akşam yayınından çekileyim. Belki gece uykun kaçarsa buluşuruz.”
“Hiç zannetmiyorum.”
Özgür, Aslı çıkabilsin diye kenara çekildi ve elini kapıdan dışarı doğru uzatarak ona gitmesini işaret etti. Aslı ise “Saçmalama,” der gibi Özgür’e baktı. Ona doğru yürümeye başladı, ellerini Özgür’ün yüzüne uzattı ve gözlerini kapadı. Ona son bir kere daha baktı. Özgür gözünü açtığında Aslı odada değildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder