Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Eylül 2011 Cumartesi

"Son Melodi" Bölüm 14

-14-

Özgür, Ece’nin elinden tutmuş kapının açılmasını bekliyordu. İçeride birkaç dakika önceki gürültüden eser kalmamıştı şimdi. Herkes nefeslerini tutmuş onları bekliyordu. Ece heyecandan titriyor, Özgür’ün karnı ağrıyordu. Hazırlık sürecinin stresini çekilmez zanneden çift asıl düğün günlerinin çok daha beter ve yorucu geçeceğini ön görememişlerdi.
            Kapı açılınca gelinle damat beyaz örtülerle dekore edilmiş, yerde siyah beyaz balonların uçuştuğu, beyaz orkidelerle süslenmiş yemek masalarında oturmakta olan her konuğun onlara sonsuz bir sevinçle baktığı salona girdiler. Küçük adımlarla salonun tam öteki ucunda kurulmuş ve ihtişamıyla diğer masalardan daha “özel” olduğunu hemen ele veren nikah masasına doğru ilerlediler. “Bir… iki…üç…” Düğüne gelen çocuklardan bir kısmı saklambaç oynamaya karar vermişlerdi. Her adım bir sayı. “Dört…beş…altı…” Her adım sona bir yakın.
            “Evladım, ben sana ortalıkta koşturma demedim mi. Senin sonun kötü olacak ha!”
            Bir düğün klasiği olarak çocuğuna söz geçiremeyen annenin isyanı atmosferi bozduktan sonra Özgür’le Ece’nin nikah masasına ilerlemekte olduğunu henüz fark etmemiş bir avuç insan da kendine gelince her şey normale döndü. 
            Nikah masasının en yakınında İrem, Cansu, Hasan ve Burak oturuyordu. Sevgi’den de yakın. Ece’nin ailesinden de yakın. Dayanamadılar, kalkıp çifti öpücüklere boğdular. Sarıldılar sıkı sıkı. Cansu Ece’nin kulağına eğildi.
            “Seni anlıyorum hayatım. Ben de çektim bu işkenceyi biliyorsun, birkaç saat daha dayan. Sonra takıları kapıp Meksika’ya kaçarsınız.”
            Özgür’ün evlilik teklifini kabul ettikten sonra kendini bambaşka bir sürecin içinde bulan Ece zaman zaman her şeyi iptal edip uzaklara kaçmayı düşünmüştü, inkar edemezdi. Hayattan istediğinin evlilik olduğundan emin değildi. Düğünlerini yapacak yeri seçerken, servis edilecek yemeği belirlerken, pastadaki kat sayısına karar verirken kendini kapana kısılmış bir fare gibi hissetmişti. Her şey fazlaydı. Fazla ilgi, fazla stres, fazla düşünce, fazla endişe ve en önemlisi, fazla soru işareti.
            Sonra Cansu’nun düğün günü gelip çatmıştı. Arkadaşının gözündeki mutluluk Ece’yi havaya sokmuştu adeta. Bir erkeğe hayatı boyunca güvenebileceğine ve yanında olacağına inanmak çok güzel bir duygu olmalıydı. Özgür de aynı güveni ve inancı hak etmiyor muydu? Aksini düşündürecek tek bir davranışı olmamıştı ki. Ece’yi korkutan belki de Özgür’le evlilik değil, sadece evlilikti. Bağlanma sorunları yaşayacak taraf hep erkekler olacak değildi ya. Cansu göz yaşları içinde “Evet,” derken Ece de içinden aynı şeyi tekrar etmişti o an. Evet, Özgür’le evliliği gerçekten iyi olabilirdi. Tüm o stres, tüm o kavgalar, tüm o karar vermeler… Geride kalabilirdi. Ya da kalmayabilirdi, ama bu yine de kabullenilebilir olurdu. Ece bilmiyordu. Tereddütlerinden tamamen kurtulamasa da bir fare olarak artık kapana değil de, peynire yaklaşır hissediyordu kendini.
            Nikah masasına oturmuşlardı işte. Ece iki ileri bir geri giden adımlarını alt etmiş ve en sonunda hedefine ulaşmıştı. Özgür yorgun ama halinden memnun gözüküyordu.
            Devletin verdiği yetkiyi kötüye kullanan nikah memuru hissedilen süresi bir saat olan on dakikalık konuşmasında evliliğin faydalarından, üç çocuğun avantajından, mutluluğun anahtarından, hayatın anlamından ve çiftimizin ışıl ışıl parlayan gözlerinden bahsetmiş ve en sonunda sadede gelerek mühim soruyu taraflara yöneltmişti. Özgür bir saniye, Ece on bir saniye içinde cevap vermişti: “Evet.” Özgür’ün tez canlılığı da, Ece’nin kararsızlığı da dikkat çekmemişti. Mühim olan kimin ayağına basılacağıydı o an, başka bir şey değil. Özgür’ün acı dolu çığlığı kazananın kim olduğunu belli edince konuklardan büyük bir alkış yükseldi.
            Birkaç dakika geçmemişti ki herkes göbek atıyordu. Birkaç dakika önce tüm ilgi üzerlerinde olan Özgür ve Ece şimdi herkesin umarsızca dans figürlerini sergileme çabalarına anlam vermeye çabalaya dursunlar İrem gelip ikisini de zorla piste götürme çabalarına başlamıştı bile. Kazanan İrem oldu. Hayatında dans etmeyen Ece ve ne kadar istese de onca insan içinde asla dans edemeyecek olan Özgür dans pistinde hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Birden ilgi yeniden onlara yöneldi, çiftin etrafında bir çember oluştu. Romantik bir müzik eşliğinde bir adım sağa bir adım sola dans etmeyi seçmediği ve tercihi düğün salonu yöneticilerine bıraktığı için sonsuz bir pişmanlık içerisinde olan Ece çocukluğunun yılbaşlarından zihnine kazınan televizyon dansözü figürlerini sergilemeye çalışırken Özgür tüm utangaçlığını ceketiyle birlikte dans pistinin bir köşesine atmış, yaratıcı bir koreografi ile tabiri caizse döktürüyordu. 
            Herkes çiftin ilk dansına eşlik etmek için pisti doldurmaya başlayınca Özgür’ü gözden kaybeden Ece o kadar insanın arasından nefes almaya zorlanarak kocasını bulmaya çalıştı. Ece’nin ortadan kaybolduğunu bile fark etmeyen Özgür ise hala müziğin ve dansın tadını çıkarmakla meşguldü.
            Ece zar zor Özgür’ü buldu. Özgür’ün yüzünü avuçlarının arasına alan Ece kocasının tüm dikkatinin kendisinde yoğunlaşmasına çabaladı. Şimdi birlikte dans ediyorlardı ama Özgür’ün bakışları ikide bir baka bir yere kayıyordu. Ece de başını çevirerek Özgür’ün nereye baktığını keşfetmeye çalıştı ama başarılı olamadı. O tarafta bu kadar ilgi çekici ne vardı anlamıyordu, ama anlamakta kararlıydı. Özgür’e gülümsedi ve göbek ata ata o yöne doğru ilerlemeye başladı. Birden yeniden yapayalnız kalan ve bu sefer bu durumun farkında da olan Özgür şüphelenmesin diye yanlarından geçtiği insanlarla birkaç saniye dans etmeyi de ihmal etmedi.
            Kalabalığı yararak Özgür’ün bakış hizasının sonuna gelen Ece dikkate değer hiçbir şey bulamadı. Zaten neden şüphelendiğini de bilmiyordu. Evliliğin getirdiği bir hissiyat olduğunu düşündü içindeki sıkıntının. Anlam veremedi de buna. Böyle hissetmek istemedi hatta. Soluklanması gerekiyordu. Duvara yaslandı ve eğlencenin doruklarındaki konukları izlemeye koyuldu. Dans pisti yerine yanı başına baksa bile düğünün başından beri orada dikilmekte ve son on beş dakikadır Özgür’e uyaran bakışlar atmakta olan Aslı’yı göremeyecek olması büyük talihsizlikti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder