-17-
Özgür ve Ece, Sevgi’nin evinin önünde dikilmiş, boş gözlerle kapıya bakıyorlardı. Özgür’ün somurtkan yüzüne kanmayan Ece derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. Birkaç saniye geçmişti ki Sevgi kapıyı açtı. Yüzündeki gülümseme Özgür’ü görür görmez kayboldu.
“Oğlum, bir şey mi oldu?”
Özgür cevap vermedi. Donuk bir şekilde annesini öptü ve salona doğru yürümeye başladı. Sevgi merakla Ece’ye döndü. Cevaplar Ece’deydi ve onunla paylaşmalıydı.
“Bugün iş görüşmesi vardı. Sanırım kötü geçmiş, onun da morali bozulmuş. Ne olduğunu da anlatmıyor. Sorunca, kimseyle konuşmak istemediğini söylüyor.”
Sevgi üzüntüyle iç geçirdi.
“Ya! Neyse, daha ilk görüşmeden iş kapacağını beklemiyordu herhalde. Yemekte onun moralini yerine getiririz. Hadi, sofra hazır.”
Ece başını onaylarcasına salladı ve iki kadın salona girdiler. Özgür çoktan yemek masasındaki yerini almış, kadehine şarabı doldurup içmeye başlamıştı. Bunu gören Sevgi bir hışımla uzandı ve oğlunun elinden kadehi aldı.
“Aaa! Önce ağzına bir iki lokma at da öyle içmeye başla.”
Özgür hiç tepki vermeden annesinden kadehini geri aldı ve bir büyük yudum daha içti.
“Oğlum söylesene ne oldu. Bizi endişelendiriyorsun.”
“Yok bir şey anne. Bu konuyu konuşmak istemiyorum. Balayı, iş görüşmesi derken henüz yeni düzenime alışamadım. Hayat “jetlag”i oldum denilebilir.”
Herkes tabaklarını masadaki tepsiden ikişer dilim börekle doldurduktan sonra çatal bıçak sesinden başka ses çıkmadı bir süre. Sessizlik Ece’nin hapşırması sayesinde bozuldu. Sevgi de konuşmak için fırsat kolluyormuş gibi atıldı hemen.
“Çok yaşa.”
“Siz de görün.”
Söylenecek şeyler bitmişti yine. Ama bitmemeliydi.
“Böyle giderse nüfus patlamasının sebebi ben olacağım zaten.”
Ece, sırf konuşuyor olmak için konuştuğunda hep saçmalardı zaten. Bir istisna yaratmadığına şaşırmayarak Sevgi ve Özgür’ün şüpheli bakışlarına göğüs gerdi.
“Hani çok hapşırıyorum ya.”
Saçmalık kuyusu biraz daha derinleşmek üzereydi.
“Hani insanlar bana çok yaşa diyorlar.”
Daha derin, daha karanlık, daha içinden çıkılmaz.
“Ben de herkese ‘Siz de görün,’ diyorum. Ben çok yaşayınca ikide bir bana çok yaşa diyenler de ölmeyecek demek oluyor.
Soğuk, dipsiz.
“Neyse…”
İşkenceyi daha da devam ettiremeyeceğini anlayan Ece suç ortağı olması gereken Sevgi’den de destek gelmeyince pes etti ve sessizliğin yeniden hakimiyeti ele geçirmesi uzun sürmedi.
Herkes yemeğini bitirmişti ki Sevgi’nin daha fazla susmaya gücü kalmadı.
“Aman Özgür! Siz daha yeni evlisiniz. Öyle ha diye düzen kurulur muymuş? Önce biraz sürüneceksiniz elbet. İşin zevki burada. Öyle değil mi Ece?”
Suç ortağı yeniden oyuna başlamak istiyordu demek.
“Tabii. Acı olmadan mutluluk da olmaz. Yani, onca şarkı bunu söylüyorsa doğru olmalı.”
“Ya, küçüktün büyüdün. Gördün hayat aslında bilgisayar oyunları ve filmlerden ibaret değil. Nasılmış Özgür Bey? Zor mu geldi?”
Özgür’ün yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirmeyi başarmışlardı.
“Şimdi senin evliliğinin tadını çıkarman lazım. Sözüm meclisten dışarı ama ilk günler kadar tatlısı da yoktur hani. Gerçi siz gençler daha evlenmeden birlikte yaşamaya falan başlıyorsunuz, ama benim zamanımda… İki üç yıl önce yani… Biz evlendiğimiz kişiyi düğün gecesi tanırdık genelde.”
Özgür’ün hafif gülümsemesi yerini hınzır bir kahkahaya bıraktı.
“Sadece o açıdan değil. Huyunu suyunu da pek bilmezdik biz karşımızdakinin. İlk bir ay eşinin huylarını, alışkanlıklarını ve kötü yönlerini keşfetmekle geçerdi. Her şeyi ortaya çıkarmak için vakit harcar, çok geçmeden sanki yıllardır tanışıyor kıvamına gelirdik.”
“Aman! Sanki bir Indiana Jones macerası anlatıyorsun. Alt tarafı bir insan tanıyorsun.”
“Öyle deme. Bu ne kadar zor bir şeydir bir bilsen! Zaten işin zorluğunu kabul edip mücadeleye girişsen her şey çok güzel olacak ya, neyse şimdi seni bu zor gününde fazla sıkıştırmayalım.”
Sessizce anne oğul arasındaki konuşmayı dinleyen Ece aklındaki bir soruyu aradan çıkarmak için kaçırılmayacak bir fırsat yakaladığını düşündü.
“Siz neden bir daha evlenmediniz anne?”
Ece’nin sorusundaki münasebetsizliği yüzüne vurmayacak şekilde ses tonunu ayarlayan Sevgi elinden geldiğince dürüst konuştu.
“Deli misin kızım? Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Özgür’ün babası iyiydi hoştu ama, zor bir adamdı. Ondan sonra, ben de tüm bezlerimi o taraktan çektim, mutlu mesut solo kariyerime devam ettim.”
Ece de özür diler bir ses tonu takındı. Sevgi’yi zor durumda bırakmak gibi bir amacı yoktu.
“Anlıyorum.”
“Ne demek babam zor bir adamdı? Ölmese bir iki seneye kalmaz tekmeyi basardım mı demeye getiriyorsun işi?”
“Hoppala! Ben ne dedim sen ne anladın şimdi! Yaşamadığım bir şey için yorum yapamam, kusura bakma.”
“Ece, ben de zor bir adam mıyım?”
Ece, söyleyeceği şeyin etkisini hafifletir ümidiyle kocasının elini tuttu.
“Eh, biraz babana çektiğin söylenebilir sanırım.”
“Ya, demek öyle. İzninizle, ben ellerimi yıkayıp geliyorum.”
Sevgi oğlunun gidişini izledikten sonra Ece’ye döndü.
“Beyimiz eleştirilmeye görsün, anında mekanı terk eder.”
“Olsun, farkında mısınız bilmiyorum ama babası hakkında ilk defa bir şeyler söyledi. Bu da bir gelişme sayılır.”
Sevgi de bu gelişmenin farkındaydı. Sevinmesi mi üzülmesi mi gerektiğine karar vermemişti. Özgür odaya döndüğünde Ece onun oturmasına fırsat vermeden ayağa kalktı.
“Hayatım, artık gidelim mi. Anneciğim, kusura bakmayın. Yarın sabah erkenden toplantım var. Bir an önce yatıp dinlensem iyi olacak.”
“Ne kusuru? Sen dinlen tabii. Sen de çalışmazsan aç kalacaksınız zaten.”
Özgür sinirle annesine baktı ve hızla önden yürümeye başladı. Sevgi arkasından gülerek seslendi.
“Şaka yapmıştım!”
Özgür hışımla evden çıktı. Kafasını kaldırıp yolun karşısına baktığında kaldırımda oturan bir adamın gözlerinin üzerinde olduğunu gördü. Adam onu fark edince ayağa kalktı ve arkasına bile bakmadan uzaklaştı. Özgür onun gidişini anlam veremeden seyrederken Sevgi ve Ece yanına geldi. Ece annesini öptükten sonra Özgür de onunla vedalaştı ve arabaya binip yola koyuldular. Özgür, az önceki adamın yanından geçerken dönüp onu iyice inceledi. Şaşkın bir şekilde önüne döndüğünde Ece’nin “Bir sorun mu var?” sorusuna sessiz kalmayı seçti. Aklından geçeni tam olarak o da kestiremiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder